7 Kasım 2013 Perşembe

'Türk Pop'una damgasını bulmuş 5 Havuzlu Klip'

İkinci yazıyı da beraber deneyelim. Neyin promosyonunu yaptığınız size kalmış. Böyle yerel ve pop bir içeriği kullanarak pekala tatil mekanlarını da ön plana çıkarabilirsiniz. Atıyorum Alaçatı'da yeni açılan bir otel için teaser yapmanız gerekiyor, 5 havuzlu klibi yeni bir otelin havuzuna bağlayabilirsiniz yazı sonunda mesela. Öyle değil mi?

Hani Istanbul'da deniz hijyenikti de onlar mı girmedi diyesim geliyor Türk Pop'una yıllarını (!) adamış bazı isimlerin havuz başı kliplerini izleyince. Bütçeyi daraltmak için mi yoksa bilimum tembellikten mi bilinmez, hepsinde senaryo aynı: giy mayoyu, uzan şezlonga, arada bir de git saçları ıslat. Ama sonra öyle bir ıstisna var ki... Yazının sonunda göreceksiniz.

1. SEREN SERENGIL 'BEKLEYEMEDIN'
2. PETEK DINCOZ 'SANDIM KI'
3. NIL KARAIBRAHIMGIL 'BRONZLASMAK'
4. METIN AROLAT 'DERT DEGIL' (Dikkat: denize bu kadar yaklaşıp küvete giren ender popçu)
5. Söz verildiği üzere... Havuzlu kliplerde olay, AFRODITTEN ONCE ve AFRODITTEN SONRA diye iki ayrı dönem yaratan rönesans niteliğindeki video.
BANU ALKAN 'BIRGUN BENI ARZULARSAN GEL'

Sizin aklınıza gelen başka havuzlu klipler var mı Türk Pop'unda?

Yerel İçerik Örneği: 'SES Derginin Mayolu 10 Unutulmaz Kapağı'

Sürekli yurtdışına özenmeyelim içerik yazarken demiştik, yerel içerik çoğu zaman daha kıymetlidir diye altını çizmeden geçmemiştik, e peki şimdi? Deneyelim:

Kolay mı mayo giymek bu devirde? En az üç ay öncesinden başlayacaksın bir kibrit kutusu beyaz peynir ve bir zeytin rejimine, simitin ucundan alıp bırakacaksın, Demet Akalın'ın önerdiği üzere her sabah kaynatılmış maydanoz suyu içeceksin. Yok öyle canın istedi diye cumburlop Bodrum denizine atlamak gibi bir lüksün yok, biliyorsun sezonu Çağla Şikel açmalı. 
Düşündüm de geçen gün, ben gençken böyle miydi durum? Zayıflıkla bu kadar bozmuş muyduk kafayı? Hatırlıyorum yakın arkadaşım Berna ile haftada üç gün buluşur 80'lerin o 'Flash Dance' esintili spor kıyafetlerini giyip aerobik yapardık ama 'ayva göbeği' utanılacak bir fazlalık değil, aksine yanaklardaki gamzeden sonra en çok övünülecek özelliklerden biriydi. 2 ay içinde sıcak kumlardan serin sulara atıyor olacağım kendimi, rejime de zamanım yok: Ses Dergisi'nin kapaklarına bakarak kendime olan özgüvenimi şarj edebilir miyim diye düşündüm ve arşivlere daldım. 
İşte SES'e mayosuyla kapak olmuş 10 ünlü:

1. SEMIRAMIS PEKKAN
'Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz' plağının çıktığı yıl yayımlanmış olsa gerek bu kapak, bakınca aklıma başka bir cümle gelmiyor malesef.

2. AJDA PEKKAN
Yeminle şimdi çek fotoğrafını koy kapağa, belki daha bile genç durur. Ajda hep Ajda. Zamanında bir röportajını okumuştum hayal meyal hatırlıyorum, hayatımda doğumgünü pastasının tadı nedir bilmedim, ağzıma sürmedim gibi birşey demişti.























3. FILIZ AKIN
Cici kız havuzda. Keşke peruğu çıkarsaymış suya girmeden önce.
4. Yeşilçam Ünlü
Hanımefendiyi çıkaramadım, Pelin Batu'yu andırıyor. Tanıyan varsa yardımcı olsun lütfen.

5. Yeşilçam Ünlü
Bu anımefendiyi de çıkaramadım ama mayosunun geometrik desenleri pek havalı. 

6. NUKHET DURU
Yeminlen hiç değişmemiş. Mayosunun altına çizme giymesi beni benden aldı, yıl 1983.
7. BELGIN DORUK (?)
Kapakta ismi geçen bir tek Belgin Doruk var. O mu? Bu arada mayo tam benlik, Marks & Spencer'da gördüm böyle bir model sanki. 
8. ÜLKÜ ÖZEN
Google'a ismini yazınca sadece mayolu fotoğrafları çıkıyor, yanlış zamanda yanlış yerde doğmuş. Bahama sahillerinde 90'lı yıllarda genç olacaktı ya Zeki Triko nasıl keşfediyordu onu bak. 

9. ESEN PÜSKÜLLÜ
Yeşilçam deniz mevsimini açtı diyor kapak ve Esen serilmiş kumsala. Fazla söze ne hacet?
10. AFRODIT
'Birgün beni arzularsan gel' diye bağırdığı şarkıyı duyan tüm erkekler zaman tünelinin icat edilmemesine hayıflanıyorlardır bu fotoğraflara baktıkça. Banu Alkan hakikaten de Afrodit'miş hani diğerleriyle kıyaflayınca.
Sonuç? Rejimi bırakıyorum, görüldüğü üzere memleketimde tavuğun salçalısı kadının kalçalısı makbul.  Bundan yola çıkarak seçtiğim bikinelere göz atmak isterseniz:
(En sona eğer ki affiliate program dahilinde aktiviteleriniz varsa, onları da ekleyebilirsiniz. Ben örnek olduğu için direk siteye link verdim. Peki siz nasıl kurardınız bu makaleyi?)

Yerel İçerik Sayesinde Trafik Artırma Yöntemi #1

Buzzfeed'i biliyorsunuz: inanılmaz ilgi çeken başlıklar yazarak bizim tıklarımızı yakalıyor, ondan sonra bazen uluslararası bazense çok yerel içeriklerle bizi dakikalarca sitesinde esir tutuyor. Bunu bizi eğlendirmek, can sıkıntımızı geçirmek, aklımızı dağıtmamıza yardımcı olmak için yapmıyor: çakal bu Buzzfeed'in ardındakiler, işlerini iyi biliyorlar. Yani?

Yanisi şu:
1. Derslerini iyi çalışmışlar. Aynı içeriğe sahip olan bir yazıyı 'Doğadaki Tırtıl Çeşitleri' ve 'Dünyanın En Garip 10 Tırtılı' diye farklı şekilde isimlendirdiklerinde, ikincisinin daha çok tık alacağından haberdarlar. Başlık yazmanın o ünlü 100 küsur kuralını yalayıp yutmuşlar.
2. Ok, tıklarımızı kazandılar ama eğer içerik iyi değilse veya sunumu yanlış yapılmışsa hemen sıkılıp çıkcaz siteden. Olmaz, bu onların hiç işine gelmez. 'Bounce Rate' yani 'hemen çıkış oranı'nı düşük tutmak zorundalar ki reklam verecek veya beraber proje yapmak isteyecek firmalar okuyucu kitlesinin dikkatine ve ilgisine güvensin.
3. 'Bounce Rate' de tamam, sonra? Ortalama kaç dakika kalıyoruz o sitede, bu çok önemli. İşte bu yüzden bazen şaşkın gözlerle 100 tane resme bakıyoruz ardı ardına, nereden bahse 2-3 dakika boyunca aynı sayfada kalıyoruz bu sayede. Hatta daha gelişmiş sitelerde fotoğrafları bitirdiniz mi hemen soru çıkar karşınıza: 'Dünyanın en garip 10 tırtılını gördünüz. Peki ya geceleri asla karşılaşmak istemeyeceğiniz 22 zehirli örümceğe bakmak ister misiniz?' 'Correlated Article' yani birbirile alakalı içerikleri bu şekilde zincirleme olarak bağlayarak sizi sitelerine hapis ediyorlar. 

E ne oldu? Sitenin iyi bir okuyucusu oluverdiniz, şimdi size birşey satmak isteyen türlü şirket bu siteyle anlaşmaya çalışacak farklı projeler için.

Peki Türkiye'de trafiği nasıl artırabiliriz? Moda bloglarını düşünelim beraber. Oscar, Venedik Film Festivali, Cannes Festivali vs. gibi tüm dünyanın ilgilendiği konuları bir kenara bırakıp Los Angelas'daki bilmemne dergisinin bilmemne ödül törenine bakalım. Eğer ki Türkiye'de sevilen bir yıldız yoksa, bu içerikten kime ne, öyle değil mi?

'Moda ve Sosyete' diye bir bloga taktım kafayı bu aralar, inanılmaz bir iş çıkarıyor. Neden? Çünkü yabancı yıldızların yanı sıra Türkiye'deki oyunculara, şarkıcılara, sosyete camiasının sürekli gazete ve dergilerden tanıdığımız yüzlerine ve yer veriyor: yerel içeriği bu kadar iyi kullandığı için de başarısı katlanarak artıyor.

Beraber bir egzersiz yapalım mı? Bir moda bloğumuz var diye düşünelim ve amacımız mayo satmak olsun okuyucularımıza. Nasıl bir konu hazırlayalım ki herkes okusun hatta paylaşsın?

1. 'Yıllara Meydan Okuyan 20 Hollywood Yıldızı Plajda': Ok, illa ki merak eden çıkar. Ama çok da umrumuzda mı? Türk pop kültürüne gönderme yapmadığınız için çok 'bilimsel' geliyor göze bu konu. Bir daha deneyelim.

2. 'Yeşilçam Soyundu: SES Dergisinin Mayolu 10 Unutulmaz Kapağı' : Ne oldu burda? Yaşlıların nostaljiyle hatırladığı, gençlerinse sosyal medya veya Televole tarzı programlarla tanıdığı, Türkler için önemli sayılabilecek bir dergiyi seçtik, SES. Yeşilçam yıldızlarına olan hayranlığımızı anlatmaya lüzum yok. Bir de 'unutulmaz' sıfatını bir rakamla birleştirdik. Tamamdır. 

3. 'Türk Pop'una damgasını bulmuş 5 Havuzlu Klip': Türk Pop'u, 90'lı yıllara özlem, havuzlu kliple yaratılan merak... Tık tık ardına tık. E kimmiş bu 5 ünlü?

Az sonra bu iki yazıyı da sizin için hazırlayacağım, beraber bakalım neler yapabileceğimize. 
Peki ya siz? Mayolardan bahsetmek için illa yerel bir konu seçmek zorunda olsaydınız nasıl bir başlığı olurdu yazınızın?

5 Kasım 2013 Salı

#BloggerFiskos: Lüks markalar ellerini cebine atmalı mı?

Üniversite sınavlarını hatırlar mısınız? Türkiye'nin ilk 10'u, tercihlerine göre en önemli üç devlet üniversitesinden birini kazanır: ODTÜ, Boğaziçi veya tıp okuyacaksa Cerrahpaşa. Sonra ne kadar özel üniversite varsa bu öğrencilere yaklaşır, çünkü bu prestijli devlet üniversiteleri tarafından kabul edilmiş zeki çocukları kendi sahalarına çekmek onların imajını güçlendirecektir: Bilkent, Koç, Sabancı, Bahçeşehir, Yeditepe, vs...

Diyelim ki Türkiye birincisi olmuşsun -maşallah yavrum sana, aferin-, bu özel üniversiteler sana yaklaşıp cezbedici tekliflerde bulunacaklar: maddi olanaklar, manevi katkılar, geleceğin için önemli garantiler, gelişmeni ve ilerlemeni sağlayacak önemli programlar hep seni bekliyor olacak. Hani sana altın tabakta pırlanta sunacaklar diyorum.

Bu küçük hikayeyi bloggerlara uygulayalım: uluslararası tanınan, köklü bir geçmişi olan, etkileyici bir ürün kalitesine sahip moda ve lüks markaları bu durumda bir nevi prestijli devlet üniversiteleri gibi. Geriye kalan, daha çok büyük kitlelere hitap eden, hızlı-moda anlayışı benimseyen markalarsa özel üniversiteler gibi. Yani sen dünya devi lüks bir marka kapına geldiğinde burun kıvırmak hemen işi paraya çevirmeye kalkmak yerine, onu kendine aşık etmeye bakmalısın benim sevgili bloggerım: unutma ki işin başında CV herşeydir, Fransa'daki bilmemne markası bile onla çalıştı gibi bir cümle seni diğer bloggerlardan bir adım öne çıkarır. Lüks markalarla inşaa ettiğin o kaliteli imajını günü gelince monetize etmek istersen, büyük ve daha commercial bir markaya satacaksın: işte sana taktik. Burberry'in  #artoftrench projesi sana belirli bir hava sağlayacak, sende bu havayı kucaklayıp gidip Guess'e pazarlayacaksın: Kayture.com'daki Kristina Bazan'a bak mesela, Chopard'ın sponsor olduğu, Louis Vuitton'ın çeşitli projelerde yer verdiği İsviçreli bir blogger... ama sonra yeri geliyor, Mango ile kendini Ispanya'da kocaman bir projenin içinde buluveriyor. Hepimizin sevdiği The Blonde Salad'in Chiara Ferragni'si... Louis Vuitton'du Burberry'di birçok proje yapıp kendine bir imaj hazırlıyor, sonra bu imajı gidip Superga firmasına kapsul koleksiyon hazırlayarak, Yamamay'a kapak kızı olarak, Carpisa'ya video çekerek paraya çeviriyor.

Peki ya sen? Türkiye'desin, blogun Türkçe diye çekinip sadece yerel markalarla veya büyük markaların yerel ofisleriyle çalışmaya kalkma: cesaretini topla, gözlerini yum ve hayal et. Çalışmaktan gurur duyacağın, kalbini pır pır ettirecek hangi markaysa bul doğru kontağı ve direk olarak projeni sunuver: Türkiye, moda ve lüks pazarında bir Rusya veya bir Çin ile yarışmakta zorluk çekebilir fakat Istinyepark'tı Akmerkez'di, Akaretler'di gittiğin yerlerde bakarsan birçok yabancı markanın dev mağazalarını göreceksin, eğer ülkemizden iyi kazanmıyor olsalar o kadar yatırım yapmazlardı. Sözüm o ki, bu markalarla çalıştıktan sonra yatırım gücü yüksek yerel bir markanın kapısını çal ve projeni sat.

Varsa böyle bir hikayeniz lütfen paylaşın, dinlemekten zevk duyarım. Ve lütfen, projelere evet veya hayır derken iki kere düşünün.

4 Kasım 2013 Pazartesi

Türk Annelerin 'Bitcoin' Kullanabileceği 6 Durum

Gece saat geç ama beni uyku tutmadı. Baktım herkes uyudu, televizyonda da seyretcek birşey yok. Şu bitcoin işini düşünüyordum bir yandan, aklıma geldi paylaşayım dedim. Sizce biz Türkler olarak bu bitcoine sarsak, nerelerde kullanmaya başlama ihtimalimiz olur? Benim aklıma gelenler şöyle:
1. Düğün Hediyesi: Gelinin ailesi kızlarının ağırlığı kadar altın istemediği sürece bitcoinle geçiştirebilirsiniz bu hediye işini. Beşi bir yerde bitcoin yok belki ama gelinin ne olduğundan muhtemelen habersiz olduğu fakat tüm dünyada bir fenomene dönüşen bu sanal para primine olan ilginizi ortaya koyarak kayınvalide vs. gelin savaşında bir sıfır öne geçebilirsiniz. Unutmayın, inovatif kayınvalide her geline kısmet olmaz.

2. Karne Parası: Ulen kerata, bir tane bile pekiyi yok karnede, neyin karne parasını istiyorsun? Bir bitcoinin bugün itibariyle 200 doların üstünde olduğunu hesaba katıp, benim çocuklarım küçükken karne hediyesi olarak 'bir çukulata' parası verildiğini göz önünde bulundurursam sizin ortalama bir applikasyon parası ödemenizin yeterli olacağını düşünüyorum. Angry Birds müdür nedir, ne kadar olacak ki? 4.99 Euro?

3. Cep Harçlığı: Maydanoz Anne der ki çocuğunuza bitcoin verip değerinin nasıl katlanabileceğinden bahsedin. Hepsini yastık altı etmez belki ama en azından bir zamanların Kalamış'taki Piramit'inde jeton harcar gibi de harcamaz bence. Herkes avcundaki para büyüsün, artsın ister, öyle değil mi kızım?

4. Sünnet Hediyesi: Zamanında bizimkine çok uzaktan bir tanıdık yaklaşıp 'kuzum, çükünden pilav yapıp yediler' demişti de ne ağlatmıştı. Yersiz şakaları bir kenara kaldırın ve oğullarınızın o canım sünnet kostümlerini dilek ağacına bez bağlar misali altınlarla kaplamaktan vazgeçin. Açın bir sanal cüzdan, herkes atsın kumbaraya birkaç bitcoin.

5. Bayram Harçlığı: 'Öp yavrum büyüklerinin elini...' Bedava öpücük olmaz, pamuk eller cebe, bitcoinler sanal cüzdana. Girişimci, tuttuğunu koparan evlatlar yetiştirmek istiyorsanız küçük yaştan eğitmeye başlamanız gerek.

6. Çeyiz, ayol çeyiz! Sene olmuş 2013, hala daha kızının çeyizine televizyon örtmek için dantel koyan anneler var. Acaba o ceviz ağacı olduğu için öve öve bitiremediğin kakma sandık kızın modern evine uyacak mı, ey maydanoz anne? Sen beni dinle, ver gençlere bol bol bitcoin bozdurup bozdurup harcasınlar.

Dediğim o ki bitcoin'den iyisi Şam'da kayısı. Sizin aklınıza gelen başka geleneksel adetler var mi bitcoinle iyi gidebilecek?

'Altın Günü' Out, 'Bitcoin Günü' İn

Nostalji bu, sizi nerde yakalar bilinmez.


Geçen gün süpermarkette dalmışım, duş jellerini kokluyorum birer birer. Çamlı olanı alsam eşim Ayı Yogi gibi kokacak diye korkuyorum; 'nergis özlü duş jeli' diye pazarlanansa bildiğiniz hacı yağı. Tam o sırada göz ucumla yanımdaki bayanın bir saç spreyini eline sıktığına şahit oldum. Ürünün sertliğini test etmek istiyor olmalıydı ki, ellerini açıp kapayarak yapışkanlık oranını tespit etmeye çalıştı. İşte ne olduysa o anda oldu, o spreyin etrafı saran keskin kokusuyla ben birkaç sene öncesine, altın günlerinin o ihtişamlı zamanlarını yaşadığı döneme dönüverdim.

Taft Saç Spreyi kokulu o kabarık saçlarımızı unutmak imkansız: inkar edecek arkadaşlarım çıkarsa bu yazımdan sonra, hiç merak etmesinler fotoğrafları hala saklıyorum bir scan'e bakar internete düşmesi. :) Neyse değinmek istediğim konu başka, saptırmayayım. O yıllarda şansıma iki çocuğumda hep öğlenciydi. Sabah erkenden uyanır, akşamüstü gelecek misafirlerim için en az altı yedi çeşit yemek hazırlarmaya koyulurdum: bir gece önceden sarılmış zeytinyağlıları borcama özene bözene dizer, mercimek köftesini hazırlayıp üzerini pul biberle süsler, poğaçaları doldurur, börekleri açar, keki fırına koyar sonra da çocukları hazırlayıp çıkardım evden. Sonrası tam bir telaş tabii: eve koş, üstünü değiştir, akşamdan hazırladığın o canım sofrayı çabucak kontrol et, misafirler için saklanan gümüş çatal bıçak takımlarını çıkar, bir yandan makyajını yap diğer yandan parfümü boya et. Saçlarını da azcık kabartıp Taft'ladın mı, gönül rahatlığıyla zili beklemeye koyulurdum.

Günümüzde giderek etkisini yitirmeye başlayan bu 'altın günü' hem arkadaşlarımızla düzenli olarak buluşmamızı sağlıyor hem de ev ekonomisine bir katkıda bulunuyordu. Nasıl işlediğini hatırlayalım: bir grup kadın toplanır, kura çeker. Kurada çıkan isim evini ilk açacak kişi olarak seçilir ve diğerlerinin hangi altını getireceği belirlenir ki kimse zarara girmesin. Sonrasındaysa 15 gunde bir sırayla bir sonraki kisinin evinde toplanılır.

Gel gör ki, yıl 2013. Zamanında öğlenci, okuldan döner dönmez 'börekten kaldı mı anne?' diye heyecanlı gözlerle beni süzen o iki ufaklık neredeyse evlenecek yaşa geldi. O börekleri çörekleri ne ben ne arkadaşlarım yemez olduk, malum kilo verme sevdası bizi de sardı.

Ve pek tabii, altın eski altın değil:
'Altında Şok Düşüş' - Sabah Gazetesi
'Altın Düşüşünü Hızlandırdı' - Bloomberg TH
'Altında Çok Sert Düşüş' - Hürriyet

Maydanoz Anne buna da karıştı diyeceksiniz ama, siz siz olun Nurhan Hanım annenize bir daha ki altın gününde çeyrek altın getirirse kabul ettirtmeyin. Handan Teyze altın getirmek isterse, yok dedirtin, üstü kalsın. Keriman Abla'ya sıkı sıkı sarılın, 'Allah bereketini artırsın ama biz almayalım' diye fısıldayın kibarca. Çünkü malum, altının değeri deli gibi düşüyor: alsanız adınız aldı olacak, üstüne bir kar da söz konusu değil. Boşverin.

Ne yapmalısınız öyleyse? Cevap hazır: 'Altın Günü' değil, 'Bitcoin Günü' düzenlemeye başlayın. Nedir bu bitcoin? Oğlumun bana anlattığını anladığım kadarıyla paylaşmama izin verin sizinle: bitcoin, herhangi bir merkez bankaya veya resmi kuruluşa bağlı olmayan elektronik bir para birimi. Satoshi Nakamoto tarafından icat edilmiş, ama gel gör ki bu isim gerçek mi değil mi, bir kişiye mi yoksa bir gruba mı ait belli değil. Anladığıma göre, bunu değerli yapan şey altındı mücevherdi ya da her sene yenileri basılan paralardan farklı olarak sınırlı sayıda olması: 2040 yılına doğru dünyada toplam 21 milyon bitcoin olacak. Bu mudur? Budur. Ne bir arz, ne bir çok. Arz talep meselesini düşünecek olursanız, neden yatırımınızın katlanarak değerleneceğini görebilirsiniz.

Nasıl çalışıyor bu meret? Strese lüzum yok, beraber bakıyoruz işte. Çok konuştuğumu düşünüyorsan ara ver, git bir çay yap kendine, çocuklara bak ne yapıyorlar, çamaşırları as sonra gene dön okumaya devam et. Yok devam diyorsan: Bitcoin'lerin satıldığı belli başlı sitelere gidiyor, orada kendine bir 'cüzdan' oluşturuyorsun. Cüzdana banka transferi ile gerçek para yerleştirdikten sonra, bu parayı o günün bitcoin satış endeksi üzerinden çeviriyor, ilk bitcoinlerine sahip oluyorsun. Paraları elimizde haşır huşur saymaya alışmış, yeri gelince onları sütyen içine saklamayı bilmiş Türk kadınlarıyız: hazır bizim erkekler bu konuya girişmemiş, Türkiye hala Bitcoin kullanımında 50 ülke arasında 45inci sırada yer almışken bu konuda söz sahibi olma ihtimalimiz hala yüksek. Bitcoin dediğin 30 karakterden oluşan bir şifre aslında. Yani bu bir bitcoin örneği:  Oğlumun Amerikalı bir arkadaşı bu konuya takmış durumda, geçen tanıştığımızda anlatıverdi: bitcoinlerini ilk 2011 Eylül'de tanesi 5 küsur dolarken almış, Şubat 2013'de tanesi 30 dolara çıktığında bir kısmını bozdurup stüdyosunu kurmuş ve geri kalanını bitcoin olarak tutmuş. Bu sabah kurlara baktığımda şok oldum, daha geçen Şubat burun kıvırdığım bitcoinlerin tanesi bu sabah 200 kusur dolara çıktı. Ayrıca internet alışverişlerinizde kullanmanız mümkün. Canada'da bugün itibariyle bitcoin hesabınızdan para çekebileceğiniz bir bankamatik açıldı. Dedikoduyu da hiç sevmem ama, Ebay de bitcoine sıcak bakıyormuş, öyle diyorlar internette. Kadın sanal paraya maydanoz oldu deme, bu bilgileri sana herkesden önce ben getiriyorum, annenin değerini bil.

Son durum ne? IMDB'nin haberine göre, Bitcoin üzerine bir film hazırlanıyor ve 2014'de yayınlanması bekleniyor. Göz atmak isteyebilirsiniz buraya. Film yayınlandığı anda bitcoin niş bir 'yüksek riskli yatırım' eğlencesi olmaktan çıkıp uluslararası bir fenomene dönüşecek. Oğlumun arkadaşının dedikleri doğru çıkacak olursa, yakın gelecekte değerini 100 kat artırması bekleniyor.

Yani dediğim o ki, altını bırak bitcoine bak. Yarın ola hayrola, bir bakmışsın bir sonraki altın gününü Maldivler'de bir elinde ayna bir elinde cımbız hani yanında da Kim Kardashian ile yapıyorsun.

Kaydolmak istersen: https://www.mtgox.com

İyi geceler.

ShareThis

Sprinkled Donut